Bir Hikâye Paylaşmak İstiyorum Forumdaşlar…
Selam dostlar,
Bugün kalbimin derinliklerinden bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir ayet okursun da, kalbine öyle bir dokunur ki; sanki seni seninle yüzleştirir… İşte öyle bir duyguyla yazıyorum bu satırları. Konumuz “Mümin kime denir?” sorusunun cevabı. Ama sadece kitaplardan değil, yaşanmış bir hikâyenin kalbinden anlatmak istiyorum.
---
Kasabanın Sessiz Cuması
Küçük bir Anadolu kasabasının cami avlusunda, cuma sonrası toplanmış birkaç kişi vardı. Gençlerden biri, Ali, hoca efendiye yaklaşarak sordu:
“Hocam, sizce gerçekten mümin kime denir?”
İmam başını kaldırdı, tebessüm etti:
“Ali, bu sorunun cevabı Kur’an’da apaçık. Rabbimiz buyuruyor:
‘Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; onlara O’nun ayetleri okunduğunda imanları artar ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.’ (Enfâl Suresi, 2. Ayet)”
Ali sessiz kaldı. Ama bu ayet, yüreğinde yankılandı. Çünkü Ali’nin hayatında uzun süredir kalbini titreten bir şey kalmamıştı.
---
Ali ve Elif: Farklı Dünyaların Aynı Arayışı
Ali, genç bir mühendis olarak şehirden kasabaya dönmüştü. Hayatı boyunca her şeyin bir çözümü olduğuna inanırdı. “Sorunu analiz et, strateji kur, çöz.” Onun dünyasında duygu, zaman kaybıydı.
Kasabanın diğer ucunda ise Elif vardı. O, ilkokul öğretmeniydi. İnsanları dinlemeyi, anlamayı, onların kalplerine dokunmayı severdi. Onun dünyasında her şeyin temeli empatiydi.
Bir gün okulun arkasındaki bahçede bir yardım etkinliği düzenleniyordu. Ali, organizasyonu yönetiyordu; her şey planlıydı, listeler, görev dağılımları, süre çizelgeleri… Elif ise çocukların elinden tutup gülümseyerek, bir oyuncak, bir sevgi sözü, bir sıcak bakışla kalplere dokunuyordu.
O gün Ali, Elif’in neşesini biraz fazla buldu.
“Elif Hanım,” dedi ciddi bir ses tonuyla, “biraz daha düzenli olmalıyız. Her şey plana göre gitmezse sonuç alamayız.”
Elif başını kaldırdı, gözleriyle gülümsedi:
“Ali Bey, bazen düzen değil, dua taşır bir işi başarıya.”
Ali, o anda anlamadı. Ama o cümle, içinin bir yerine kazındı.
---
Yağmur Altında Bir Sınav
Aradan birkaç hafta geçti. Kasabayı büyük bir sel vurdu. Evler su altında kalmış, insanlar zor durumdaydı. Ali hemen bir kriz planı hazırladı.
“Önce köprüleri güçlendireceğiz, sonra tahliye planı,” diyordu.
Elif ise ıslak ayakkabılarıyla, yaşlı bir kadına battaniye sarmakla meşguldü.
Ali, onu görünce sinirlendi:
“Elif! Planı uygulamamız gerek, duygusallığa yer yok!”
Elif yorgun ama sakin bir sesle karşılık verdi:
“Ali, planlar suyun akışını durduramaz, ama kalplerin duası bazen mucizeler getirir.”
O gece, Ali evine dönerken caminin minaresinden ezan sesi yükseldi. “Allahu Ekber...” sesi, sanki kalbinin kilitli kapılarını zorladı. Gözleri doldu. Çünkü ilk kez, bir şeyin çözümünü hesaplarla değil, teslimiyetle aramak gerektiğini hissetti.
---
Bir Müminin Kalbi
Sabah olduğunda Ali, sel bölgesine döndü. Bu kez elinde çizelgeler yoktu. Önce yaşlılara yemek dağıttı, sonra çocuklarla oyun oynadı. Elif uzaktan izliyordu, tebessüm etti.
“Bugün farklısın,” dedi.
Ali başını eğdi: “Belki de nihayet anlamaya başladım... Mümin olmak, sadece inandığını söylemek değilmiş. Allah’ı hissedince kalbin titremekmiş, insanın gözlerine bakınca Rabbini hatırlamakmış.”
Elif, Kur’an’dan bir ayet mırıldandı:
“Onlar ki, sabırla ve namazla yardım isterler. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
Ali’nin gözleri doldu. “Belki de ben sabrı strateji sanmışım, oysa sabır bir teslimiyetmiş,” dedi.
---
Kasabanın Yeni Sabahı
Bir hafta sonra selin izleri silinmeye başladı. Ama insanların gönlünde başka bir iz kalmıştı. Ali artık sadece mühendis değil, aynı zamanda kalp tamircisiydi.
Elif ise, onunla yan yana bir okul duvarına yeni bir cümle yazdı:
“Mümin, kalbiyle hissedendir. Çünkü iman, akıldan önce kalbe iner.”
O duvar, kasabada bir sembol oldu. İnsanlar geçerken dokunur, dua ederdi.
Ali bazen oraya gidip oturur, rüzgârın taşıdığı dua seslerini dinlerdi.
Her defasında o ilk cuma günü imamın sesini duyar gibi olurdu:
“...Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığında kalpleri ürperir...”
---
Forumdaşlara Bir Söz
Sevgili forumdaşlar, bu hikâye belki bir kasabada geçti ama hepimizin içinde bir Ali, bir Elif var. Bir yanımız çözüm odaklı, stratejik; diğer yanımız kalp merkezli, duygusal... Belki de mümin olmak, bu iki yönü dengeleyebilmek, hem aklı hem kalbi Allah’a yönlendirebilmektir.
Bir gün birinin sözüne sinirlenirseniz, bir plan bozulduğunda kalbiniz daralırsa, hatırlayın:
Gerçek mümin, teslim olmayı bilen insandır.
Ve bazen en büyük teslimiyet, bir başkasının yüreğini anlamaya çalışmaktır.
Peki sizce forumdaşlar, mümin kime denir?
Ali gibi çözüm arayanlardan mıyız, yoksa Elif gibi kalple görenlerden mi?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim.
Selam dostlar,
Bugün kalbimin derinliklerinden bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hani bazen bir ayet okursun da, kalbine öyle bir dokunur ki; sanki seni seninle yüzleştirir… İşte öyle bir duyguyla yazıyorum bu satırları. Konumuz “Mümin kime denir?” sorusunun cevabı. Ama sadece kitaplardan değil, yaşanmış bir hikâyenin kalbinden anlatmak istiyorum.
---
Kasabanın Sessiz Cuması
Küçük bir Anadolu kasabasının cami avlusunda, cuma sonrası toplanmış birkaç kişi vardı. Gençlerden biri, Ali, hoca efendiye yaklaşarak sordu:
“Hocam, sizce gerçekten mümin kime denir?”
İmam başını kaldırdı, tebessüm etti:
“Ali, bu sorunun cevabı Kur’an’da apaçık. Rabbimiz buyuruyor:
‘Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir; onlara O’nun ayetleri okunduğunda imanları artar ve yalnız Rablerine tevekkül ederler.’ (Enfâl Suresi, 2. Ayet)”
Ali sessiz kaldı. Ama bu ayet, yüreğinde yankılandı. Çünkü Ali’nin hayatında uzun süredir kalbini titreten bir şey kalmamıştı.
---
Ali ve Elif: Farklı Dünyaların Aynı Arayışı
Ali, genç bir mühendis olarak şehirden kasabaya dönmüştü. Hayatı boyunca her şeyin bir çözümü olduğuna inanırdı. “Sorunu analiz et, strateji kur, çöz.” Onun dünyasında duygu, zaman kaybıydı.
Kasabanın diğer ucunda ise Elif vardı. O, ilkokul öğretmeniydi. İnsanları dinlemeyi, anlamayı, onların kalplerine dokunmayı severdi. Onun dünyasında her şeyin temeli empatiydi.
Bir gün okulun arkasındaki bahçede bir yardım etkinliği düzenleniyordu. Ali, organizasyonu yönetiyordu; her şey planlıydı, listeler, görev dağılımları, süre çizelgeleri… Elif ise çocukların elinden tutup gülümseyerek, bir oyuncak, bir sevgi sözü, bir sıcak bakışla kalplere dokunuyordu.
O gün Ali, Elif’in neşesini biraz fazla buldu.
“Elif Hanım,” dedi ciddi bir ses tonuyla, “biraz daha düzenli olmalıyız. Her şey plana göre gitmezse sonuç alamayız.”
Elif başını kaldırdı, gözleriyle gülümsedi:
“Ali Bey, bazen düzen değil, dua taşır bir işi başarıya.”
Ali, o anda anlamadı. Ama o cümle, içinin bir yerine kazındı.
---
Yağmur Altında Bir Sınav
Aradan birkaç hafta geçti. Kasabayı büyük bir sel vurdu. Evler su altında kalmış, insanlar zor durumdaydı. Ali hemen bir kriz planı hazırladı.
“Önce köprüleri güçlendireceğiz, sonra tahliye planı,” diyordu.
Elif ise ıslak ayakkabılarıyla, yaşlı bir kadına battaniye sarmakla meşguldü.
Ali, onu görünce sinirlendi:
“Elif! Planı uygulamamız gerek, duygusallığa yer yok!”
Elif yorgun ama sakin bir sesle karşılık verdi:
“Ali, planlar suyun akışını durduramaz, ama kalplerin duası bazen mucizeler getirir.”
O gece, Ali evine dönerken caminin minaresinden ezan sesi yükseldi. “Allahu Ekber...” sesi, sanki kalbinin kilitli kapılarını zorladı. Gözleri doldu. Çünkü ilk kez, bir şeyin çözümünü hesaplarla değil, teslimiyetle aramak gerektiğini hissetti.
---
Bir Müminin Kalbi
Sabah olduğunda Ali, sel bölgesine döndü. Bu kez elinde çizelgeler yoktu. Önce yaşlılara yemek dağıttı, sonra çocuklarla oyun oynadı. Elif uzaktan izliyordu, tebessüm etti.
“Bugün farklısın,” dedi.
Ali başını eğdi: “Belki de nihayet anlamaya başladım... Mümin olmak, sadece inandığını söylemek değilmiş. Allah’ı hissedince kalbin titremekmiş, insanın gözlerine bakınca Rabbini hatırlamakmış.”
Elif, Kur’an’dan bir ayet mırıldandı:
“Onlar ki, sabırla ve namazla yardım isterler. Şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara 153)
Ali’nin gözleri doldu. “Belki de ben sabrı strateji sanmışım, oysa sabır bir teslimiyetmiş,” dedi.
---
Kasabanın Yeni Sabahı
Bir hafta sonra selin izleri silinmeye başladı. Ama insanların gönlünde başka bir iz kalmıştı. Ali artık sadece mühendis değil, aynı zamanda kalp tamircisiydi.
Elif ise, onunla yan yana bir okul duvarına yeni bir cümle yazdı:
“Mümin, kalbiyle hissedendir. Çünkü iman, akıldan önce kalbe iner.”
O duvar, kasabada bir sembol oldu. İnsanlar geçerken dokunur, dua ederdi.
Ali bazen oraya gidip oturur, rüzgârın taşıdığı dua seslerini dinlerdi.
Her defasında o ilk cuma günü imamın sesini duyar gibi olurdu:
“...Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığında kalpleri ürperir...”
---
Forumdaşlara Bir Söz
Sevgili forumdaşlar, bu hikâye belki bir kasabada geçti ama hepimizin içinde bir Ali, bir Elif var. Bir yanımız çözüm odaklı, stratejik; diğer yanımız kalp merkezli, duygusal... Belki de mümin olmak, bu iki yönü dengeleyebilmek, hem aklı hem kalbi Allah’a yönlendirebilmektir.
Bir gün birinin sözüne sinirlenirseniz, bir plan bozulduğunda kalbiniz daralırsa, hatırlayın:
Gerçek mümin, teslim olmayı bilen insandır.
Ve bazen en büyük teslimiyet, bir başkasının yüreğini anlamaya çalışmaktır.
Peki sizce forumdaşlar, mümin kime denir?
Ali gibi çözüm arayanlardan mıyız, yoksa Elif gibi kalple görenlerden mi?
Yorumlarınızı okumayı çok isterim.